16 Şubat 2011 Çarşamba

YİTİK BİR DENİZCİYE

Sonbahardı, yerde çınar ağaçlarının kurumuş elleri vardı… Aklımda yitik bir denizcinin aşkı.. ölüler bahçesinde bir mezarın üstüne dikilmiş karanfildir sevgi. Bir çiçeğin kökleriyle sarıp sarmalamak son kalan izleri. Söyleyeceklerimiz hiç bitmedi dostlarım, kimbilir belki binlerce yıl önce bunları da söylemişti biri… Benden kaç yüzyıl önce keşfedilmişti yükseklikle küçüklük arasındaki doğru orantı.. Yani mesele yükseğe çıkıp çok şey görmekte değil aslında aşağıda daha az ama daha yakından görmektedir belki de..
Bu anlatacaklarım gerçektir ama size hikaye gibi gelebilir. Belki de siz hiç gerçeği yaşamadığınız içindir. Bundan dört yıl önce 18 yaşında olan delikanlı – ki hep 18 yaşında kalmıştır- bilemeyiz belki gözlerine, belki gülüşüne yada masumiyetine vurulmuştur gittiği memleketindeki bir genç kızın. Adı Kamer (Ay)dir, belki ay parçası gibi dediklerindendir. Küçüktür daha delikanlı üniversiteye gidecektir, gece gündüz ayırt etmeden, tıraş olmak nedir bilmeden ders çalışır. Küçük dediysek yaşı tabi, boyunu posunu kasdetmedik. Aklında denizci olmak vardır bu aslan gibi delikanlının, tam bir yılını bunun için harcamıştır. Bu arada sevdiğinin başkasıyla evleneceğini duyar, ölümle hayat arasında gider gelir, mutlaka ki kalbine ateşten oklar saplanmıştır yada acısı sayısız bıçak gibi kalbini parçalamıştır, kimbilir uykusundan kaç kere ölmek için uyanmıştır. Velhasıl denizci olmak hevesi  tek bağıdır artık hayatla ve gider kayıt olur Trabzon’da üniversiteye. Hepimiz anımsarız üniversiteye ilk gittiğimiz günü, ama o hiç hatırlayamaz çünkü ondan sonra o günü hatırlayacak hiç günü olmamıştır. Dersten çıkmıştır, sadece dersten mi hayattan da çıkacaktır bilemez, karşıya geçecektir yoldan, eyvah! Sevdiğinin adını plakasına takmış bir azrail gelir son hızla ve .. AY … plakalı araç dağ gibi başka nasıl desem bilmem ki yıkılmaz sandığın delikanlıyı yıkar yere. Aklında eminim ki sevdiğinin yüzü vardır son kere.. Yatarken yoğun bakımda direnmiş midir yaşamak için yoksa ölümü seçmiş midir o da bir bilinmezdir.  Acılarını, hayallerini, hiç yaşamadığı daha bir çok şeyi terk etmiştir 23 Eylül 2003 ( 2+0+0+3=23) te. Daha doğduğu gün bu uğursuz rakam kaderini çizmiştir aslında. 23 Şubat 1985 ( 1+9+8+5=23)te. Daha birkaç sızdığı yer vardır ki fazlasına gerek yok bu uğursuz sayıyı anmanın ama telefon numarasına kadar bulaştığı bilinir.

Demir atmak için erken değil miydi
Gidemediğin bütün limanlar seni bekler şimdi
Bütün deniz fenerleri yolunu gözler
Ve her limanda buluşamadığın sevgililer

Daha yolculuğun başındaydın
Henüz yelkenleri bile açmamıştın
Ve hiçbir martı konmamıştı güvertene
Ne bir sevgili eli değmişti eline
Ne de bazı kelimeler oturmuştu diline;
Heyamola!

Oysa hiç bakmadığın yerlerden bakacaktın Ay’a
Fırtınayla boğuşup, kudurmuş dalgalara
Bir yıldızda sen atacaktın
En ıssız yerinde denizin
Şarkı söyleyip ıslık çalacaktın
Oysa sessizlik fora….
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder