16 Şubat 2011 Çarşamba

KORKMA!

-Korkuyorum, diyor.

Doğrusu teselli edecek bir cümle bulamıyorum. Ülkede “korkma” diyecek nesnel koşullar mevcut olmadığı gibi bireysel olarak da başını okşayıp korkusunu dindirecek cesaretimi kaybettiğimi anlıyorum. İşin kötüsü artık ben de korkuyordum, ki karanlıktan, yalnızlıktan, uçurumlardan, vahşi hayvanlardan ..vs korkmayan bir insan olarak otuzüçüncü yılıma girdiğim şu hayatımda cesaretini kaybetmenin ağırlığıyla kamburlaşmışım sanki. Evet, korkularımız birer kambur olup sırtımızda gün geçtikçe eğiyor başımızı yere. Korkum kendime dair değildi elbet, geleceğe dair, gençliğe, çocuklara, özgürlüğe ve sahip olduğumuz güzel şeylere dair.

Üniversite yıllarımda bir gün gözaltına alınmıştım. Benimle birlikte alınan tecrübeli arkadaşlar bize bilgi veriyorlardı. Kafamızı masa köşelerine vurabilirmiş polis kafamızı korumamız gerekmiş falan da filan. Korkmadım hiç, hatta kolumu tutan polise bir kükremişim ki “bırak kolumu kendim gelirim” diye sonradan televizyondan izleyip aktaran arkadaşlardan kendimi bir efsanenin kahramanı gibi dinlemiştim. Şimdi istatistikler işkence azaldı diyor ama korkuyorum. Suçsuz insanların özgürlüklerinin ellerinden alınmasından, farklı seslerin susturulmasından daha korkunç ne olabilir ki.. Telefonla konuşmaktan, internette uzaklardaki bir arkadaşımla memleket meselesi konuşmaktan korkuyorum. Kendime dair değil korkularım diğer insanlara benzetilmekten korkuyorum.

İnsanın düşüncesini yakın bir arkadaşıyla paylaşamaması esaret değil de nedir? Bir samimi sohbet edememesi, sürgüne göndermesi beynindeki düşünceleri dayanılmaz değil midir? Uzak bir ülkeden üniversite yıllarından dostumla yazışıyoruz. Nasıl, umut var mı diye soruyor. Kaderimizi diyorum uluslar arası sermaye şirketleri belirliyor. Biliyorum yazışmalarımızı da okuyorlar. Eskiden devletle karşılaştığımızda korkmazdık şimdi ise karşımızda devleti görünce yolumuzu çeviriyoruz diyorum. Koca ellerinde iletişimin tespiti tutanakları ya da vergi cezaları ya da ne bileyim komplolar, iftiralar sallaya sallaya karabasan gibi çökerse üstümüze diye yolumuzu çeviriyoruz diyorum.

Tekrar dönüyorum küçük kıza korkma diyorum korkarak. İçerde, dışarıda her yerde sermayenin artı değerine katkı sunan dişlilerin arasında bir toz zerresiyiz nihayetinde. İstediğini susturur, istediğini tahta oturtur, istediğini tasfiye eder ya da başımızın tacı yapar dilediğinde. Korkma yine de kayalar toz zerrelerinden oluşur ve dişlinin arasına sıkıştı mı dişliyi durdurur olduğu yerde.

-Korkuyorum diyor feri sönmüş gözlerle..

Nasıl diyebilirim ki “korkma” diye. Hergün gözlerinin önünde şiddet yaşanan bir çocuğun iflah olmaz psikolojik bozukluğu yerleşmiş içimize.. Bir tıkırtı gelse sıçrayacak gibiyiz yerimizde.

-Korkuyorum diyor, hiçbir şey kalmayacak sanki elimizde..

O zaman elimiz kalır diyorum, kaybedecek şeyi kalmamış ellerden daha güçlü ne olabilir? KORKMA!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder