16 Şubat 2011 Çarşamba

İSYAN GÜNCESİ

Önceleri hafife aldım çocukluğumun çekingenliği ile çatışan isyankâr gençlik cesaretimi, oysa ki ayak sesleriydi bir ayaklanmanın. İlk umutsuzluklarımı hiçe saydım, göçmen kuşları izlercesine arkasından el salladım, hiç dönmeyeceklermiş gibi.. Ki böylece başım da dikti hem onlar gittiğinde başımın öne düştüğünü görmeyeceklerdi.
 
            Umut bir oyuncaktı zaten oynarken sevindiren, kırıldığında ağlatan, köşe bucak saklatan. Ey insanlar! Bu tanrısal seslenişe aldanmayın, elma desem de çıkmayın. Herkes saklandığı yerde kalsın, kimse kimsenin oyuncağını kırmasın.
 
            Şüphesiz ki bir gün gözbebeklerim büyüdü, karanlıktan sandım meğer aşktanmış. İkisinin aynı şey olduğunu sonradan anladım. Büyüyen gözbebeklerinin kan kokusu sarınca etrafı leş kargaları dolaşırmış oymak için gözbebeklerimizi, bir şey vardı bilmedikleri;  “aşkın gözü kördür”. Oyulan gözbebeklerinin hiç izi geçmez ki…
 
            Tanrıyla alıp veremediklerimiz çoğaldı gün geçtikçe, neymiş efendim sunduğu yetenekleri heba etmişim. Oysa ki "zeka boyumdan biraz kısıp bacak boyuma biraz ekleme yapsaydınız daha mutlu olurdum" diyorum ve isyan bayrağını çekiyorum. Önce ben, sonra duygularım yetim kalıyoruz.
 
Biliyorum komutan
Bir şair bir ordu kadar tehlikelidir.
Bu yüzden bakmadım vapurdan denize
Baksam yetim ve hırçın şiirler doğuracaktım size
 
            Her gün direndikçe ben, dozajını arttırdı acının, her şeyi bilen.
 
Ağlıyor ama gözlerim değil içim,
Küçücük bir noktayken ben evrende
Nasıl bu kadar büyük olabiliyor hislerim
Yitik zamanlar diyarında nasıl da ayaklanıyor izlerim..
 
Küçükken bir düş gördüm; iki gülen gözlü çocuktuk, güneşe doğru koşuyorduk, karanlık bastırdı koca pençeli bir yaratık kalbini söktü yoldaşımın aldı götürdü. Kalakaldım, arkama baktım… Boşuna gelinmiş yollar gördüm, gerçekle karışık düşler.. Neyse ki karanlıklarımı çalan, düşlerimi tutan yıldızlar düştü ve her şey gerçeğe dönüştü..
 
Gölgeler geçiyor üzerimden
Hele akşam ışıklarında çoğalan ruhsuz gölgeler
Kapkara ağırlıklarıyla yüreğimi ezerler
Ansızın beni çeker gölgesi az küçük şehirler..
 
Yılların ve hüznün ateşi genleştirdi bütün hücrelerimi, eridim hiçbir kaba sığmaz oldum, bir tutkuydu sadece beni toparlayacak olan, tutku ki sebebidir bütün günahların.. Bence tutku yeryüzü ve gökyüzü kanunlarında cezasızlık olmasa dahi indirim sebebi olmalı..
 
Ve yasak elmayı kopardın dalından
Sonra kendini kovdun cennetten
Kendi yaratıcın olmaya özendin
Sabah uyandığında bir böcektin Samsa gibi
Elmayı sırtına saplayacak bir baban yoktu
Yine kendin sapladın elmayı
Elma ki yuvarlaktı bir kısır döngüydü devinimdi
Döndü dolaştı yine seni vurdu...
 
“Susan bir çocuktan daha tehlikeli ne olabilir?” demiş üstad, elbette ki seven bir kadın. Ve soruyorum ben de “Susan bir insandan daha çekici ne olabilir ki? Bu sessizliğin içinde nasıl da sağır edici bir ses var beynimde, bütün kelimeler konuşmaya kışkırtırken beni, suskunluğunla ördüğün o kalın duvara çarpıyorum..
 
Issız bir adayım ben
Limanımı son terk eden ve ayrılırken daha silueti silinmeden
Başka limanlara giden geminin dalgaları çarpıyor hala kıyılarıma
Issız bir adayım,
Arada bir kuşlar uğrar uzak yerlerden göçen
Konup ağlarlar kırılmış dallarıma.
Issız bir adayım ben.
 
Bazıları günahölçer olarak yaratılıyor sanırım. Ve iyiler sunuluyor kötülere, nefsine hakim olsun diye.. İyilik ne işveli davettir kötülere. Ey insanlar! sosyal bir yasa da ben buldum “iyilik kötülüğü çeker yasası” . Yani ne kadar iyiysen, o kadar korkusuzlaşır sana kötülük eden. Ders kitaplarına konulmayacak ama olsun kârdır kaç kişiyi kurtarabilirsem. Ey iyi insan; iyilere iyi, kötülere kötü davranmayı öğren. Tabi iyi yüreğinle kötüleri tespit edebilirsen..
 
Yaa böyle işte dostlarım, dost sandıklarım, sandıkta sakladığım acılarımı paylaştıklarım, paylaştığım acıları aleyhime kullananlarım, sayenizde buz gibi kaskatı sıradağlar oluştu yüreğimde. Her birinde her gün binlerce volkanik patlamalar eritti son kalan direncimi de.. İsyan günlerindeyim..
 
Gidiyorum..
Arkamda yağmalanmış duygular bırakarak,
Kavafis'e inat başka bir deniz bularak..
Tutun bu şehrin kollarından
Ayaklarını bağlayın, ayak izlerimi saklayın
Ne o gelsin arkamdan ne de dönmek olsun lügatımda
Nasıl yaşadıysam bugüne kadar yutacağım cümleler kusmadan
Öylece çekip gidiyorum arkama bakmadan
Yenilen de ben değilim sözleriniz
Aslında siz kendi onurunuzu yendiniz
Benimkini ganimet olarak bırakıyorum ve çekip gidiyorum
Gidiyorum sesimi, yedi kat yerin altında yedi kapılı zindanlara kapatarak
Kördüğüm sorular bırakarak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder