16 Şubat 2011 Çarşamba

ARAF


Daha huzurlu bir yer yok bence şu mezarlıklardan. Ne bileyim herkes sessiz, herkes komplekssiz, mülayim, hareketsiz. En çok gürültü edenler kuşlar, böcekler.. O da doğal müzik niyetine gözleri kapayarak dinlenecek cinsten. Çiçekler ölülerden daha nazlı, su dökmezsen bir süre küsüveriyorlar. Ölüler bir reaksiyon göstermediğinden küsmediklerini varsayıyorum. Arada bir mezarlığa gitmek huzur bulmanın yanı sıra hayatı anlamak için de gerekli bence. İmanın şartları arasına koyulsaydı daha çok insan dindar olabilirdi aslında. Dünyanın da bir yansıması gibidir mezarlıklar. Siyah granit taşlı mezarlar zenginliğini ortaya koyarken bazı ölülerin, kimi bakımsızlıktan çökmüş kimsesizliğini haykırır. Hergün mermeri silinenler geride yoğun bir seven bıraktığını gösterirken kimileri de çiçek bahçesi gibi taze, canlı çiçeklerle bezelidir.
Bizim mezarlığın yanı başında derme çatma bir evde tek başına yaşayan yaşlı bir kadın var. Bizim mezarlık diyorum çünkü zaman geçtikçe akrabalar, tanıdıklar mekân tuttu orayı ki sanırım benim de orda kalırsa bir kaç karış toprağım olacaktır o yüzden sahipleniyorum. İşte bu bizim mezarlığa ne zaman gitsem yaşlı kadın çeşme başında ibrikleri doldurur. Sıraya mı koydu yoksa sadece sahipsiz olanlara mı bakıyor bilemem ama hergün mezarları suladığı kesin. İki ibrik almak için çeşme başında beklerken dolulardan uzatır yaşlı kadın görev edinmiş ne de olsa ibrik doldurmayı. “Al kızım Allah kabul etsin” der. “Yok ben sadece konuşmaya geldim teyze, bildiğim dört dua Temel’in ki gibi üç Kulhü bir Elham” diyecek olsam da O’nun saf, karşılıksız hizmeti susturur beni.
Babam gözlerimden öperdi, bıyıkları batardı gözlerime. Şimdi de geceleri yıldızların okları batıyor. Geleceğiz biz de bir gün, bekle diyorum hep ayrılırken. Bekleyen biz miyiz yoksa? Gidecek olan da bekler ne de olsa. Sabırsız ilkbaharın mevsimi arafta bırakması gibi kendimizi yaşarken arafta bırakmaya gerek yok. İlkbahar-kış arasında gidip gelen mevsimin kararsızlığı gibi yaşam-ölüm arasında kararsız kalmak olmaz. Yalancı bahar nasıl kandırırsa meyve ağaçlarının çiçeklerini, yalancı ölüm de çevremizdeki hayatımızı tatlandıracak güzellikleri kandırıp soldurmaktan başka işe yaramaz. Evet, ölü insanlarla dolu etrafımız yaşadığını zanneden, yalancı baharlarla sahte ışıklar saçıyorlar. Efendileri var birden fazla, bir köle gibi bağlı oldukları sanrılar, buz kesen bir yalancı bahar ısırmaktadır hayatlarını. Beklemesini bilmek lazım o halde sükunet içinde gideceği günü, ukalalık etmeden. Güneş olsa da mevsim kışsa hava soğuktur ne de olsa..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder