21 Aralık 2011 Çarşamba

ZIRVA


Sonbaharı en çok yanan sarı-kuru yaprakların kokusunu bilenler sever. Yanmanın kül olmanın yeniden doğmak olduğunu bilenler günü geldiğinde yeşerir. Biz ekmeğin yanmış yerlerini yiyerek büyüdük bu yüzden korku nedir bilmeyiz küçük hanımlar küçük beyler! İşte bu yüzden yakın canımızı istediğiniz kadar, savurun sarartıp benzimizi, vız gelir. Küçük dediysek dünyayı kendinizden ibaret saydığınızdandır. O büyüttüğünüz benliğiniz var ya etrafınızda döndükçe sizi kemirendir.

            Bakın bir yıl daha geçti ve bildiğim kadarıyla tarihin sayfalarına bir satır eklemişliğiniz yok. Yazdığınız zırvalar mı? Onlar da tarihi yapanlarla örtüşmüyor. Neyse bunca zamandır sizden haber bekliyordum; bir vicdan kırıntısının üzerinden geçmiş toz zerresi kadar iyilik güzellik taşıyan. Heyhat ne mümkün! Siz olmasanız felsefe bugüne kadar yaşar mıydı? Kadirşinaslık, erdem, iyilik, ahlak, vicdan, sevi nerelerdesiniz? Duyun sesimi! İnsanoğlu gittikçe sesi olmayanlara bağlanıyor. Hayal ettiklerimiz hep sessiz özneler. Bir dağ başı olsun, deniz kenarı, tarla, bahçe olsun sussun. Domates, biber, taze soğan! Hıh hayale bak..  Neylersin içinde insan olan bir hayal duymadım ben daha.. Evvel zaman masalları kadar uykumu getiriyor hayalleriniz. İçinde can yok, ses yok,  nefes yok..

            Bu kibriniz sakın burnunuzda aldıracak kıl olmamasından kaynaklanıyor olmasın. Hah haa güldürüyorsunuz beni zeka fıskiyeleri. Aynı havuzun içinde dönüp duran su damlaları gibi bir ota bile faydanız dokunmaz. Oysa birlikte büyümüştük, bana niye öğretmediniz insan eti yemeyi.. Karşılıksız olsun her şey amenna ama karşılıksızlık bari karşılıklı olsun.